Y

.

26 Şubat 2014 Çarşamba

Mavi hap

 İnsanların, dudakları ve burunları arasında kalan küçük çukurun nasıl olduğunu bildiklerini sanmıyorum. Şöyle ki: insanlar doğmadan önce yaşayacakları hayatlarını bilirler, her insanın burnuyla üst dudağı arasındaki kısma bir melek dokunur, o dokunduğu anda çocuk dünyaya gelir ve hiçbir şeyi hatırlamaz. Açıklama fantastik olsa da bir o kadar saçma, bir filmde duymuştum. Bu açıklamayla giriş yapmamın sebebine gelince, hepinizin siyah baklava deseni işlemeli çizmeler giymesinden daha makul bir sebebi yok. Son bir aydır bu diyarlara elimi sürmemem rahatsız etti beni, karalayayım biraz dedim.

  İki üç sene öncesine kadar yaşadığım şehrin sokaklarını, hangi otobüsün nereden geçtiğini bile bilmezdim. Son iki senede çok sürttüm orda burda. Her yolunu ezberledim, her köşe başını, geçtiğim yerlerin kokusunu, tekin olmayan yerlerini. Okul, dershane derken otobüsle tur attım da attım ama dün akşam babamla arabadayken farkettim şehri iyi tanıdığımı. Eskiden yanımda olan insanlarla geçtiğim yerleri gördüm yine, hüzünlenmedim veya pek de tuhaf hissetmedim. Bana göre küçük şehir, her yerinde tanıdık anılar görülüyor. Rivayete göre Ferhat'da deldiği dağlara tekrar bakarken böyle hissedermiş.

  Bu şehri sevmiyor değilim, bazen iyi bazen kötü. Her sokağının bir anısı yok. Her anısı olan yer de sokak değil. Yağmur yağınca karpostal görüntüleri oluşmuyor üstelik. Birkaç damla yağmur yağdı geçen gün, tek şemsiyesi olmayan bendim yine sokakta. Sol tarafım ıslandı, sağ tarafım ise Ariel'le yıkanmıştı. Şemsiyemin olmaması pek de mühim değil zaten, her zaman yağmur yağmıyor. Kitaplarım da ıslanmadığına göre pek de sorun değildi benim için.

  Sizin yaşadığınız şehir benimkiyle aynı olabilir veya olmayabilir. Eğer aynıysa sizin gün içinde bastığınız yerlere ben de defalarca basmış, geçtiğiniz yerlerdeki havayı defalarca tenefüs etmiş olabilirim önceden. Benimle birlikte birçok insan buna dahil olmuştur. Ortak malımız aslında sokaklar, parklar, bahçeler, yolun kenarındaki ağaçlar. Lambaları sarı yanan köşe başlarında bile hisselerimiz var bu şehrin, ufak da olsa. Bundan sonra da aynı yerleri göreceğim konusunda kuşkum yok. Yine aynı yerden geçerken bir yazıyı okuyup gülerim seneler sonra. Siz de gülersiniz, o yerde gülmek de ortak paydada sayılmaya başlar.

  Kimse hayatının geri kalanının aynı şeyleri devam ettirerek geçeceğini düşünmez, bilmez daha doğrusu. Aynı şehirde yaşayacağını, bundan sonra da neredeyse aynı seviyede kalacağını ve aynı şeyleri izleyip güleceğini idrak edemez. Gelişeceğine ve çok şey göreceğine inanır, yaşadıklarıyla olgunlaşacağına. Karar verip hafta sonları bowlinge gitmek veya yeni bir kitaba başlamak sizi olduğunuzdan daha farklı biri yapmaz. Ortada bir çizgi vardır ve bu çizgi sizin hayatınızın genel akışı olsun, arada bir birkaç zikzak olsa da hep o çizgide sürüp gideceksiniz. Sizin seçtiğiniz hayat en fazla hangisi olabilir, kırmızı hap mı?
 
 





24 Şubat 2014 Pazartesi

Yetişmek

Bugün yine iki otobüs yapıyorum, bazı günler üç oluyor. Her sabah otobüse bindiğimde ağzına kadar dolu ise bu doluluğun %90'ı imamhatipli, imamhatip öğrencilerinin inmesini bekliyorum yine 2-3 dakika. Onlar inince kimse kalmıyor otobüste, hacı yağı kokusu da bi anda silinip gidiyor koltuklardan. Muavin gelip benden ücret isteyene kadar dışarıya bakıyorum, sonra kulaklığımı takıp aynı şarkıları dinliyorum. Bulutlara bakıyorum arada ama benim için anlamları yok. 
 
  Belediye otobüsleri rahat taşıtlar, klimaları ve  rahat koltukları var benim bindiklerimin. Bir gün içinde uyuyup kalırsam sanırım tüm bir şehri turlamak zorunda kalırım. Gidişte bindiğim otobüse dönüşte de biniyorum, giderken farklı bir mahalleyi dolandığı için dönüşte daha kısa sürede geliyor bizim mahalleye. Bu yüzden dönüşlerde müzik dinlemiyorum ama akşam dershaneden dönersem o zamanları bazen dinliyorum. Dönüş yolunda yorgun olduğum için başımı cama yaslıyorum, otobüs titrediği için rahatsız oluyorum, kulağım kaşınıyor bu yüzden. Kafamı çekince ilerdeki sıralarda oturan insanları kesiyorum. Ne kadar çirkin insan var bu civarlarda. 
  
  Kaç senedir her gün gördüğüm aynı yollar, sadece etrafında yeni bir kaç bina veya park. Aynı yollarda dolaşan insanlar bile aynı. Benim gibi aynı otobüse binen insanlar o kadar fazla ki, senelerdir yüz yüze bakıyoruz, ne bir selam ne bir tanışıklık. Onlar da farkında mı acaba bunun, her günün sabahı veya akşamı aynı otobüste beraberiz. Yine geçiyorum aynı yerden, gözlerim birilerini mi arıyor diye soruyorum kendime, yanıt bulamayınca mırıldanmaya başlıyorum. Önceki gün dinlediğim bir şarkının nakaratını mırıldanıyorum, insanlar duymasın diye sessizce. Doğrusu mırıldanıyor muyum bilmiyorum, kulaklık varken kendi sesimi nasıl ayarlayabilirim ki? Gerçi ben farkediyorum onu. Söylenirken ayaklarımı yere vuruyorum, ritim tutuyorum. Rahatsız olan birini görürsem bırakıyorum.
 
  Yeşil-beyaz renkleriyle Adana'nın vazgeçilmez özel araçları, benim günümün önemli bir bölümünü oluşturan bu otobüsleri yok saymam mümkün değil. Akşam eve dönerken daha sessiz oluyor, bunu seviyorum. Sessizliği bozan unsurlar olursa müdahale etmekten çekinmiyorum. Akşam vakti arka 4'lüde oturan 4 kızın iğrenç kahkalarıyla güldüğünü duyarsam dönüp uyarıyorum. Bu otobüslerin belli bir atmosferi var, yanık kilotlu çorap kokusu veya yüksek ses bozmazsa hep aynı kalacak.
 
 Eve dönüyorum yine. Muavin ücret sormayı unuttu ben de vermedim. Devamlı müşteriyiz sonuçta, bir kereden bir şey çıkmaz diyorum kendi kendime. Biraz uzun süreceği için kulaklığımı takıyorum. İnsanlar tek tek oturuyor koltuklarda, ayakta çok az kişi var ve ses yok. Müziğin sesini kısıp başımı cama yaslıyorum, otobüs titrediği için kulaklarım kaşınıyor ama geri çekmiyorum. Yokuş çıkmaya başlayınca titremesi de kesiliyor otobüsün. Ay bazen çok büyük ve sarı oluyor, bugün de o günlerden. Aya bakıp üstündeki karartıları bir şeylere benzetiyorum. Yemek yapan bir tavşana benzetiyorum bir açıdan, başka şekilde bakınca dans eden bir çifte benziyor. Benzediği şey her ne olursa olsun güzel bir obje ay. 

 Her gün iki otobüs yapıyorum, bazen 3 oluyor. İlişkim hiç kesilmiyor bu taşıtlarla. Arabalara ilgim olmadığı için üniversitede de beraberiz gibi görünüyor burdan. Memnunum üstelik, benim için günün sakin ve dinlendirici yarım saat- kırk beş dakikası oluyor. Bir de sarsılma sorununa çözüm bulsalar herkes için hayırlı olacak. Otobüs lan bu sonuçta, bu kadar yazmaya değecek kadar ne yaptı ki benim için? Aslında hiçbir şey. Bu yazıyı neden yazdığımı düşünürsek, bugün 1 buçuk lira ücretini vermedim muavine, onu ödüyorum.