Y

.

27 Ekim 2019 Pazar

Gölgenin bileşenleri

  Odamın duvarı, mum ışığıyla dans edip, ellerimin tuhaf hareketleri ile pek de iyi tasarlanamamış yaratıklara yuva oladursun, elektrik kesintisinin metaforik anlamlarını düşünüyorum. Şu aydınlık veya karanlıkla alakalı şeylerden. Cümlelerimi, bu sıcak ışığın elimle ilişkisine borçlu olduğum bir gecenin ortasındayım. Zihnim bana misafirperverliğini gösteriyor yine. Sözlerim yokuş aşağı, gözlerim biraz baygın ama idare ederim.

  Son zamanlarda kafamın içinde baskınlığını hissettiğim muhabbetlerden en hararetlisi sanırım süperego ve bilinçdışı keşmekeşi (bilinçaltı tedavülden kalktı arkadaşlar). Sizi sıkmasın hemen bu konu, inanın bana dün akşam çektiğiniz storylerden daha yakın hepimize. Yo hayır, basit bir sosyal medya eleştirisi falan değil bu yazı. Yine de parmağınızla kaydırıp bir sonraki sayfaya geçebilirsiniz, size kalmış.

  Neyi fark ettim biliyor musunuz? İnsanlar artık delirmekten korkmuyorlar. Hatta deliliğin her birimize bu kadar yakın olduğu başka bir dönem hatırlamıyorum, duymadım. Buna biraz açıklık getirelim; Sabahları uyanan sen, yani hakikaten sen olduğunu sandığın kişi halen orada bir yerde mi merak ediyorum. Kendi üzerindeki kontrolünden, hazlarından, arzularından ve nefretlerinden emin veya en azından bunlara hakim hisseden kişi. Sana da çok uzakta kalmış gibi gelmiyor mu?

  Kontrol, olumlu sonuçlar uğruna olsun olmasın, insanın haybeye yaşamasının önüne geçen hisler bütünüdür. Kontrol denklemdeki değişmezdir ve uç noktalarda bile gezinseniz sizi ayık tutabilecek nitelikte olmalıdır esasında. Yani en azından bir süre öncesine kadar böyle olduğuna inanıyorduk. Kontrolü elden bırakanların sayısının arttığını görmek bu inanca öyle bir yumruk attı ki yere düşenleri ayağa kaldırırken kontrolümüzü kaybetmeye biraz daha yaklaştık.

  Biricik aklımızı ve müstesna kontrolümüzü kime emanet ettik fikriniz var mı? Yine kendimize, evet yine kendimize ama o bildiğimiz bize değil. Çok daha bastırılmış ve henüz kutsanmamış olana. Ehlileştirilmemiş, körpe ve aynı zamanda yaşlı. İnanın bana kontrolü verdiğimiz şu kuklası olmaktan korkmayanları seven diğer bilincimiz asla günah çıkaran tiplerden değil.

  O kadar kalabalık bir ortamdayız ki, kim kimin üstünde duruyor kestirmek zor. Birikimlerin değersizleştiği, spontaneliğin ve bu paralelde ulaşılmazlığın özendirildiği, tatminin zorlaştığı, sürüler halinde gezdiğimiz bir dönem. Ezberlenmiş zevkler, kanıksanmış suratlar, müzikler ve renkler. Kefenler dikilmesi ve birçok ölüm isteği gençlerden gelen. Şuursuz güruh demek ne haddime bilemiyorum ama herkesçe takip edilen ve dahil olunan kitlenin ağzımda bıraktığı tat artık midemi bulandırıyor. Ulaşılmazlık başlığının, bu meselede başrol oynadığını düşünüyorum. Ulaşılmazlık isteği, Kadıköy'deki bir köpektir oysa. Arada bir başınızı severler belki ama sonra yine aç ve yalnız kalırsınız.

   Ben yazıyorum, kelimelerimin biteceğinden korkarak değil, bahsetmeyi sevdiğimden yazıyorum. Bahsetmek benim için oyun, belki katarsis. Bazen eğlenceli. Genelde sadece tarafsız. Geç saatlerde uyku tutmayınca vefalı. Ben yazıyorum çünkü az da olsa korkuyorum içimdeki sesi ara sıra duyamamaktan. Yazıyorum çünkü kendimi duymak istiyorum. Görüyorum, benim kendimle oynadığım oyundan başka bir oyun oynuyorlar dışarıda, kapılmayı istemediğim.