Y

.

20 Aralık 2018 Perşembe

Ariel'in bilmedikleri

  Tek başına tatile çıkmanın iyi yanlarından biri de, seni sürekli denize çağıran arkadaşlarının olmaması. Dalga sesleri kıyıya vururken, kanıksanmış bu şeyin beni denize yürüteceğini düşünmezdim. Sonuçta pek de sevmezdim denizleri. Yüzmeye çağıran arkadaşlarım olmasa da, ayaklarımı sokayım derken açıldım, biraz daha, az daha ilerleyince su artık soğuktu. Sonradan anlayacaktım ki soğuk olan, altımdan akıp giden akıntının kendisiydi. Vaziyetin tatsız bir hal aldığını fark etmem, iyi bir yüzücü olmama rağmen zaman aldı. Geciktim muhtemelen.

  Kıyıdan beni gözleyecek birkaç arkadaşın eksikliğini o an hissettim.

 Hayata tutunma çabalarımın bir süre sonra anlamsızlaşması, beni çekip savuran akıntının gücüyle doğru orantılı artıyor, "Akıntıya karşı yüzmeyin, bırakın kendinizi" dediklerini anımsıyor ama ölmekten korkuyordum bir yandan. Hem de boğularak ölmek, ne berbat bir ölüm. Bu durum, tek başına tatile çıkmanın melankolisiyle de birleşince, bu akşam, akşam haberlerine malzeme olmaktan öteye gidemeyecektim.

  Akıntıların bu kadar uzun ve soğuk olabileceğini düşünemezdim.Yarım saatten fazladır, babasının elinden tutmuş küçük bir çocuk gibi, akıntı beni nereye götürürse zoraki oraya gidiyordum. Sürekli savrulmaktan başım dönmeye başlamış, kramplarım artmış, gözlerimi açık tutmakta zorlanırken uzaklarda gözüme kestirdiğim ufak kaya parçasının hızla yaklaştığını fark ettim. Kendimi temasa hazırlayıp kalan son gücümle sağ kolumu attım, parmaklarımın ucunun da ucuyla tutunabildim. İki tırnağım kırıldı. Ölmeyecek miydim? 

  Kayalığın üzerine çıkabildiğimde sanki uzunca süredir nefes almıyormuş gibi iç çektim, yığıldım yorgunlukla. Dalgalar birkaç metre genişliğindeki kayalığı dövedursun, fırtına havayı yokluyordu. Donuyordum tepeden tırnağa belki ama o an dünyanın en başarılı insanıydım. İçi deniz suyuyla dolmuş başımı solumdaki garip kitleye zoraki çevirdiğimde, hayatın bana biraz olsun soluklanma izni vermeden tuhaf şeyler sunmasına hayal meyal tanık oldum: Kayalığın köşesinde koca gözleriyle beni izleyen bilindik bir yüz, bilindik kızıl saçlarıyla küçük deniz kızı Ariel, oradaydı.

 Hikayesi de bilindik Ariel'in. Aşık olduğu prens için sesini feda etmiş saf bir deniz kızı. O kadar saftır ki, öylesine soğuk havalarda kayalıklara çıkmaktadır. Anlamsız bakışları, anlamsız bakışlarımla buluşur. O an kim daha ürkek karar verilemez. İlk defa gerçek deniz kızı görüyor olmam, ilk defa soğuktan titreyen bir insan görüyor olmasıyla tartılsa hangisi ağır basardı? İlk defa ölümden bu kadar ucuz yırtıp hemen ardından bu kadar garip bir vaziyet içinde olan ben, daha şaşkın olması gereken kişiyimdir aslında.

 Ariel'den gözlerimi ayıramadan doğrulup dizlerimi göğsüme çektim, küçüldüm, ısınmalıydım. İçimden gelen emin hislerle beraber, söyleyeceğim her şeyi anlayacağına şüphem yoktu. Bir de, benimle konuşamayacağından emindim. Sesi var olamazdı onun. Olabildiğine anlaşılır cümlelerle başıma geleni anlattım. "Yüzerek dönmem mümkün değil" dedim. Beni sırtına alacak ve süper bir hızla kıyıya ulaştıracak sanıyordum, sonuçta sevimli prens için öyle yapmıştı. Tepki vermedi. Yeterince sevimli değil miydim? Tekrar anlattım, karşılık alamadım. İngilizce anlattım, tık yok. Bu durumda benim yapabileceğim pek bir şey yoktu. Sırıttım istemsizce, o da sırıttı. Hakikaten ne saf bir kız!

Bir süre bakıştıktan sonra dönüp güneşin alçalışını izledik.

  Sudaki yansımalardan sıkılmaya ve soğuğu iyiden iyiye hissetmeye başladığımda O'na bir şeylerden bahsetme isteği doğdu içime. Yeterince vaktim vardı tahminimce. Ne bilirdi ki benim yaşadığım dünya hakkında? Ne umardı ya da ne olması gerekirdi hakikaten? Bihaber miydi gerçekten tüm olan bitenden? Bilmediği her şeyi anlatabilirdim ona çünkü güzelce dinleyecekti beni, bu da kâfiydi. Gözlerimi tekrar Ariel'e çevirip:

  "Buradasın değil mi Ariel," dedim. "Hayır öyle değil, burada olmanın ne anlama geldiğinden bahsediyorum. Var olmaktan ve bunun anlamından. Kayanın üzerinde iki biçim olmak ve burada işgal ettiğimiz yer midir bizi evrende değerli kılan tek şey şu anda? Varlığımız, adreslenebilen nesneler kümesi midir? Parmağını suya daldırdığında, parmağını gören balık için sen, parmağının ucu kadarsındır. Sen suyun dışında tam anlamıyla senken balık sadece parmağını deneyimler. O halde etrafında gözlemlediğin her şey, ne tür başka büyüklüklerin birer parçasıdır? Varlığımızın bir kısmını görürken, göremediğimiz yüce(!) varlığımız nerededir? Senin yerinde olsam, bazen suyun dışına çıkıp gökyüzüne bakmayı denerdim."
 
Bir an durup, "burada" olduğumu tüm yalınlığıyla kabul ettim.

 "Herkesin arasında ve herkesten uzak... Yine de en güzel sahneleri izlerken 'burada' olduğun için şanslı hissetmelisin Ariel. Ücra da olsa, deniz, dalga sesleri ve yüzüne çarpan meltemin devamındaki bu uçsuz bucaksız gün batımı... Yataklarında otururken 'burada olanlar' var. Bu kurmacanın çıkış kapısını arıyorlar. Hepsine karşın burada olmanın ağırlığını hisseden senin aklından neler geçiyor? Çıkış kapısı arıyor musun diğerleri gibi?"

  "İnsanların kafası karışıyor bu günlerde Ariel. Sağlıklı insanların kafası biraz karışık olur ama hayal kırıklığı görüyorum artık. Gelecek kaygıları kişilikleri yönetiyor. 'Burada olmak' tarafından ezilmişler. İleride de bulamayacaklarını düşündükleri konfor alanları deforme edilmiş. Erken yaşlarda ölüme yatkınlıkları da bu yüzden."

    "Ölüm demişken, yaşamak sence de ciddi bir mesele değil mi Ariel? Yüzmekten başka bir şey paylaşmaz mısın birileriyle? Üzerinde düşünülmesi gereken çok fazla şey yok mudur sizin oralarda. Bazen bunları unutup boş vermen gerekir tabii çünkü yorulursun en sonunda. Ama vardırlar işte, ve günün bitiminde dank ederler hep kafanın içinde olsalar da. Karşıma birini alıp konuştuğumda kendini daha çok belli eder bu durum. İnsanlar, ilişkiler, amaçlar, doğrular ve yanlışlar. Nereden geldiğin ve nereye koştuğun... Mevzular mevzuları açar, her açılan mevzu bir öncekini aşar. Konuşmalar dallanıp budaklandıkça kafalar karışır. Dudaklar devamlı kıpırdasa da gözler dalar bir yerlere."

   "Dalmış gözlerini çevirip yüzüne bakarsın karşındakinin, seni dinlemesini izlersin. Konu öyle derinleşir ki o an, içinizde kendinizin bile bilmediği bazı yerler yaşam sinyalleri verir. Sizden saçılan ışık, sadece ikinizin görebileceği şekilde aydınlatır etrafınızı. Bunun gibi anları bozmazsın. Bazıları insanlık için yıldız tozları olduğumuzu söyler ya hani, böyle bir şeydir belki insanlar için yıldız tozu olmak. O an en azından bir kez daha parlarsın."

   "Uzun sürer bu konuşmalar. Kelimeler ağızdan dökülür, biraz da övünerek, en sevdiğin cümleleri kurarsın. Konuşursun da konuşursun, dinlerler de dinlerler... Birkaç detayı hatırlasalar da birkaç güne unuturlar anlattıklarının genelini. Maskeli balonun birinde, onlarca kişiyle dans ederken aralarına karışıp kaybolmak gibidir o anlar. Olabildiğine herkes ve olabildiğine biriciksindir aynı anda."

   "Hem neden birini karşına alıp konuşursun ki Ariel? Neyi amaçlayarak bunu yaparsın? Ne isteriz aslında onlardan, bizi dinlemelerini mi? Sevmelerini mi? Tapmalarını mı?  Bize 'Küçük tanrı parçaları sizi!' mi derdi Tanrı?"


    "Aslında çoğunu unuttuğum anlardan birini hatırladım seninle konuşurken. Sıcak bir şeyler yudumlarken onunla konuştuğum anlardan... Sıcak bir şeyler, evet, sıcak bir şeyler olmalıydı şimdi. Fakat sıcak şeyler çok geçmişte kaldı."

   "Ya da boş ver Ariel. En iyisi bu konu hakkında biraz daha unutalım."

  Ve durdum. Başımı önüme çevirdim. O'na bunları neden anlattığımı düşünürken sustum. Az önce, anlamasını umduğum cümlelerimi sıralarken ben ne bekliyordum ondan? Bir kaya parçasının üzerinde iliklerime kadar donarken, hayata dair hiçbir şey bilmediğini düşündüğüm birinin ufkunu aralamak bana ne kazandırırdı? Acınası olan kimdi burada? Onu bir daha görmeyeceğime emindim. Yine de ona bir şeyler öğretmek istemiştim. Her şeyi bilmese de olurdu, bir şeyleri bilse yeterdi.

   Ufuktaki kızıllığın yavaşça kararmasını tenimde hissettim. Sahi saat kaçtı şimdi?

   "Geçmiş demişken, zamanın döngüselliğinden bahsedelim mi Ariel? Hiçbir şey geçmişte kalmamıştır düşününce. 'Geçmiş' diye adlandırdığın her şeyin tam şu anda yaşanmış olduğu gerçeğini anlamanı istiyorum senden. Çünkü tek bir an vardır hayatta, olmuş ve olacak her şey yalnızca o anda gerçekleşmiştir. Buna öyle inanmalısın ki, bundan sonra bir anıya her özlem duyduğunda aklına gelmeli söylediklerim. İleride bu konuşmayı hatırladığında yanında hissedebilirsin hem beni... Biz buradayız ve seninle sonsuza kadar süren bir konuşma yapıyoruz Ariel. Sadece unutursan öldürürsün anıları. Hatırladığın sürece, her şey hala yaşanıyor demektir bir yerlerde."

 "Varlıklar ve olaylar için zaman, aslında sadece konum değiştirmekten ibarettir. Çünkü zaman, ucundan tutabileceğin bir şey değildir. Zamanı hissedemezsin, göremezsin ve dokunamazsın. Buna rağmen savurup atabilirsin, o başka. Bilinen evrende zaman, sürekli hareket halinde olan parçaların dansıdır diyebiliriz. Daha küçük tepkimelere değinmezsek, hücrelerin bölünür ve yaşlanırsın. Dünya, bir yıldızın etrafında döner ve o yıldız da hızla başka bir sistemin etrafında... Birkaç saniye önce olduğun konumda değilsindir hiçbir an. Bunun kötü yanı ise; tüm bu bahsettiğim sonsuz ileri yönlü hareketin neticesinde bir anlığına önceden olduğun konuma dönebilecek olsan bile -ilk kez onu öptüğün ana mesela-  koca bir uzay boşluğundan başka hiçbir şey bulamayacağını bilmelisin."

   Aslında ilk öpücük de uzay boşluğu gibi hissettirmez miydi? Titreme nöbetlerim sıklaştı.

  "Akşamüstü denize girmek beni biraz üşütür Ariel, sen alışkın görünüyorsun, var mı üzerime verebileceğin bir şeyler?"

   Son bir kez daha O'na baktım. Bedeni anbean şeffaflaşırken, ay ışığı güzel çehresinden ve kızıl saçlarının içinden geçip yüzüme vuruyordu. Kayalığa çıktığımdan bu yana varlığına tutunduğum küçük deniz kızı nereye kayboluyordu? Dayanamadım bu ağırlığa, yan düşüp devrildim buz gibi kayalara. Cenin halinden çıkamazken, artık gördüğüm yalnızca açık gökyüzü ve yükselen dalgalardı. Bitkin düşmüştüm. Ölecek miydim? Gözyaşlarım yanaklarımdan akarken ufacık bir sıcaklık hissetmeyi umdum. Hissedemedim, ne sıcaktır oysa gözyaşları. İyice bastıran uykuya engel olmak için son bir kez daha seslendim ona. Lakin şimdi yavaş ve bulanık bir sesle:

 "Buradasın değil mi Ariel?"

  Cevap veremezdi, cevap veremediğine göre buradaydı. Burada mıydı?

 "Bu sefer gerçekten burada olmaktan bahsediyorum, yanımdasın değil mi? Ne olur yanımda ol. Söylediklerimi hatırlıyor musun? Beni unutmazsan ölmeyeceğimi biliyorsun değil mi? Hep burada olacaktık ya hani sonsuza kadar. Ne olur beni yalnız bırakma. Bu akşam yaşananları unutursan yok olacağım Ariel. Annem de hatırlar beni, annem çok sever beni. Babam da hatırlar ama onların hatıralarındaki ben donarak öleceğinden habersizdi Ariel. Öleceğimi bildiğim son anlarımı canlı tutabilecek tek kişi sensin. Ne olur unutma beni Ariel. Var olmaktan ve anlamından bahsediyorum, ben buradaydım ve birazdan burada olmayacağım. Beni değerli kılacak tek şey sensin artık Ariel. Beni sonsuza kadar unu...t...m...