Y

.

5 Eylül 2017 Salı

Zor


   Buradan bir kaçış olmadığını ilk hisseden kimdi sizce? Orta çağ mı, ya da biraz daha eski? Atalarımızın düşlerinden DNA'mıza işlemiş bir his çaresizlik. Fark etmek demiyorum dikkat edin. Hayattan ve sunduğu onlarca vibratörden kaçış olmadığını ancak içinizde "hissedersiniz" sonunda. Ve bu filmin daha da devam etmesini istersiniz çoğunuz. Ödülünüz hiçlik orgazmları, sahte titremeler.


    Rijit bir duvara benzetelim bize öğretilmiş hayatı, buna yaslanmış çocuklar gibi güvendeyizdir de asla itemeyiz, yerinden oynamayan günleri. İtemeyiz dünyanın dayattıklarını. Güvende olma hissi ise bir işe yaramayışımızdandır. Sert yüzeye karşı birer kuş gibiyizdir. Aslında ne çok uçarız semada, neler hâyâl ederiz, belki de ne kadar sonsuz gökyüzü vardır kanat çırpabileceğimiz hepimiz biliriz. Milyon defa özgür bırakılsak duvara tekrar dönecekmişiz gibi değil mi? Son gücümüzle çarpsak sarsılmaz bile o lanet. Betondan surları balyozlarıyla yıkan insanlar nerede? Hayır kollarımız ne zayıf!


    Bilincimi kazandığım günden beri afallamıyorum beyler. Neden bir şeyler şaşırtma raddesine gelemiyor düşündük mü? Her şeyi ya "zaten öyle olacaktı" diye bekliyorum ya da sonuç beni şaşırtacak düzeyde bile olsa, etrafımda o kadar vaka gördüğümden mimiklerim oynamıyor. Riyakar olmadığımı biliyorum en azından, kendime yalan söylemem. Aynalarda yüzleşirim ve çoğu zaman bunun bir sonu olmadığını anlatır. O halde hissetmek, sevmek, ağlamak ya da nefret etmek neden böylesine abartılmış birkaç fenomen? Senin içinden ne geliyor? Ben salladım gitti. Bu yüzden mi şaşıramıyorum artık?

 
     Üstte yazanlar yaşamın kolay hâli.