Y

.

17 Temmuz 2012 Salı

Tom Joad

Ömrü hayatı boyunca deniz kıyısında yaşayıp deniz yüzü görmemiş çocuğa benzetelim beni. Hemen köşede müzik market olmasına rağmen gidip bir mızıka almak için onca sene beklemişim. İlginçtir, akustik gitarlarla uğraşıyorum. Bilmem gerekirdi, evet bilmem gerekiyordu. Tenezzül mü edemedim yoksa salak mıydım meçhul. Yaşayan bir erkeğin sahip olması gereken şeyler arasında. Çakmak, not defteri, kağıt paralar ve kol düğmeleri olması gerektiği gibi, sol cebinde bir mızıka bulunmalı. İlla yaşaması da gerekmiyor bu adamın. Yani beni mızıkam, gitarım ile gömün. Şu bloga yazı yazarken, yayın oluşturma sayfasının bembeyaz bir sayfa olması ne denli keyifli bilmiyorum. Siyah veya kahverengi desenli bir tema daha chill olabilirdi. Tabi ilk iş içinde armonika olan şarkılara göz attım, kulak verdim, denedim oldu. Güzel oldu. Bundan sonra yaslanırım bir ağacın gövdesine cebimde parlak, 10 delikli bir tanrı. Ellerimde ahşap gövdeli ve dişleri 6 telli eşi . Akustik gitarla mızıkanın beraberliğinin, kebap-şalgam, zeus-hera, finn-jack veya kek değil-kekstra ya benzetebiliriz birbirlerini hem çok severler, hem çok yakışırlar, hemde çok güçlü bir ikilidir. Sabaha kadar dinlenir. Sonra sabah olur, günaydın denir. İyi müzik.

Ama konumuz bu değil, konumuz yok paraya aldığım mızıkam ve bundan sonraki hikayesi. Bilmem, başına bir şey gelmediği sürece daha fazla yazı yazacağımı sanmıyorum onun hakkında buraya. Mesela bisikletten düşebilir. Veya su kaçar, su kaçınca fön makinesiyle kurutmak gerekiyormuş. Evet, bu kadar. Dünya üzerine bi mızıka daha fazla övülmemiştir sanırım. Çok övmedim, az da olsa içtendi. Sevdiğim şeyler listesindeki yerini de aldığına göre size veda edebilir artık. Nasıl mı ? http://www.youtube.com/watch?v=CdcqdQroQ2w&feature=related

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder