Y

.

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Meybuzun Boyası


Eğer bir kavgadaysanız yere tükürmek zorundasınızdır.Büyük ihtimalle biz de tanrının kendisiyle verdiği kavgada yere tükürdüğü şeyleriz. Daha fazlası olduğunu sanmıyorum.
Geçen gün yine tuvaletteydim, evet tuvalet. Yoksa lavabo mu demeliydim? Tuvalet demek abes mi kaçıyor? Ama sıçtım oraya. Özür dilerim bitanem, biz lavabolara sıçmıyoruz. Tuvaletten devam edelim. Tuvaletteyken aklıma tonla şey geldi, ama çıktıktan sonra geri gitti, belki de işime gelmedi, belki de çok üşengecim, belki de zamanım yok. Zaman mı dedim ben? ” Zaman nedir ki ulan, bir sürü zaman var” diyebilmek için götümü zaman makinesine vermem gerek, o zaman anlaşırız zamanla. Bir sürü zaman yok. Zaman başlı başına bir anlamdır, biraz bildiğini okur ama çoğunlukla ukala, azıcık da merhametli, birini beklerkenki gösterdiği merhameti (geçmemekle ilgili) hepimiz takdir etmiyor değiliz. Asıl konumuzun tamamen farklı olduğunu yazının en başından beri farkedemedim, gerçekten. Ama yazdıklarımı silip 20 santimlik bir buz parçasının sikimsonik hikayesini yazmak işime de gelmiyor. Biraz ondan bahsedelim peki. Uzun, ince, içinde ölümüne kimyasal, sentetik, buzlu, renkli, lakin fiyatı ve mahallesel cazibesi nedeniyle küçüklüğümüzde vazgeçemediğimiz bir olgu-idi. Şimdi bahsetmek bile saçmayken ben bunu yazı başlığı yapıyorum, kendime koyduğum tebriği hissediyorsunuzdur.
Yazılarımızı okurken büyük beklentiler içinde olmanızı ummuyorum. Okuyun, biraz tebessüm ettikten sonra “siktir git aga” diyin ve yan sekmedeki aşırı muhteşem bloga geçip, sevişen erkekli-kadınlı, aşırı net yemek fotoğraflı bloga göz atın. Asıl istediğiniz bu biliyoruz. Boşverin ama unutma, sende bizim gibi uzayın derinliğine tükürülmüş bir pislikten fazlası değilsin. Hadi hep beraber ve yüksek sesle AYNI BOKUN LACİVERTLERİYİZ.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder